Osman Kavala: Yargı üzerindeki siyasi etkinin artması endişe verici
T24 yazarı Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtlayan Osman Kavala, özgürlüğünün keyfi olarak kısıtlanmayacağı güveniyle yaşamayı özlediğini belirtti. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’la yaptığı görüşmenin ayrıntılarını da paylaşan Kavala, Amor’un AİHM kararlarının uygulanması konusundaki iyimserliğine katılmadığını belirtti.
Murat Sabuncu’nun Osman Kavala’yla yaptığı röportajın bir kısmı şöyle:
” Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ile bir süre önce Silivri Cezaevi’nde buluştunuz. Avrupa Parlamentosu’nun sizinle görüşmesine izin verilen ilk üyesi oldu. Toplantının ardından şu açıklamayı yaptı: ‘Osman Kavala ile Silivri Cezaevi’nde görüştüm. Ne olağanüstü bir insan. Bu toplantıyı kolaylaştıran Adalet Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına teşekkür ediyorum. Bu işbirliğinin, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye ilişkin son Ortak Deklarasyonu bağlamında, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti olmasını diliyorum.’ Sizce bu toplantı AİHM’in hakkınızda uygulanmayan kararının uygulanabileceğine dair bir işaret mi? Onunla ne hakkında konuştun?
Nacho Sanchez Amor’dan önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden iki raportörle görüşmeme de izin verildi. Birkaç yıl önce Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri geldi. Bu izinler bu kurumlarla olumlu ilişkiler sürdürülmek istendiğini gösteriyor ancak AİHM’nin benimle ilgili kararlarının uygulanacağı anlamına gelmiyor. Bunları ‘Sizinle iyi ilişkiler kurmak istiyoruz, bir iki kişiye sorun yaratmayalım’ ifadesine uygun jestler olarak da yorumlamak mümkün. Sayın Sanchez Amor daha önceki ziyaret başvurularından sonuç alamamıştı. Verilen izne teşekkür etmesi ve bunun AİHM kararının uygulanacağına dair bir işaret olmasını umduğunu söylemesi normal. Kendisiyle yargı sürecini konuştuk, değerlendirmelerimi kendisine aktardım. Konuşmamızda AİHM kararlarının uygulanması konusunda çok iyimser olduğu izlenimini edinemedim.
Bu arada Sanchez’in teşekkür ettiği bakanlıklardan biri olan Dışişleri Bakanlığı da özellikle önemli. Bakan Hakan Fidan, bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, “Kavala davasının Avrupa’da siyasallaştığını, dolayısıyla Türkiye’de de siyasi tepkilerle devam ettiğini” belirtmişti. Hem Fidan’ın bu cümlesini hem de bu teşekkürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bir değişiklik var mı?
Dışişleri Bakanı, “Siyasileşen bir davaya verilecek yanıt da siyasi olacaktır” dedi. Buna göre Avrupa’dan hükümetin siyasi olarak gördüğü tepki veya taleplerin gelmesi, kusursuz bir insanı cezaevinde tutmak için makul bir gerekçedir. Her ne kadar Dışişleri Bakanı, Avrupa parlamentolarındaki milletvekillerinin girişimlerini davanın siyasallaştırılmasına örnek olarak gösterse de, aslında iktidar çevrelerinin davanın siyasallaştırıldığını söylerken kastettiği şey, AİHM’nin 2015 tarihli kararıdır. Adalet Bakanı, 6 Ocak Cumartesi günü katıldığı bir televizyon programında, AİHM’nin davama siyasi yaklaştığını, hakkımda öne sürülen delilleri hukuki açıdan değerlendirmediğini belirtti. Türkiye’yi temsilen hakimin katıldığı AİHM kararında, bunların suçun işlendiğine dair makul şüphe oluşturmadığı, yani delil olarak kabul edilemeyeceği ayrıntılı olarak belirtildiği ortaya çıktı.
Anladığım kadarıyla hükümet AİHM’den Gezi’nin bir ayaklanma olduğu yönündeki resmi görüşün benimsenmesini istiyor. Böylece iddianamedeki bulguların Türk yargı organları tarafından delil olarak değerlendirileceğini anlayacaktır. AİHM bunu yapmayıp sadece bu tespitlerle suç sayılan eylemler arasında bir bağlantı olup olmadığını incelediğinde, hükümete kıyasla siyasi bir davranış sergilemiyor.
AİHM 2019’daki kararında ayrıca tutuklanmamın siyasi saikli olduğunu tespit etti. Doğal olarak iktidar bu değerlendirmeyi kendi içişlerine müdahale ve gerektiğinde bazı vatandaşlarını hatalı ilan etme hakkı olarak görüyor.
Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmayan bir ortamda yaşıyor. AİHM kararınıza da uyulmuyor. Yargıtay’dan sonra kalan iki başvuru adresi ise Anayasa Mahkemesi ve AİHM’dir. Bunlara uymamak size ne hissettiriyor?
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve anayasamızda ifade edilen, insan haklarını koruyan hukuk normlarının bağlayıcı niteliğini kabul etmemek anlamına gelir. “Yargı üzerindeki siyasi nüfuzun artması ve yargı mensupları arasında siyasi öncelikleri hukuk normlarının önünde tutan anlayışın yaygınlaşması son derece endişe vericidir.”
(HABER MERKEZİ)